Zekatımı memur olan ve evlenmek için paraya ihtiyacı bulunan bir yakınıma verebilir miyim? Verebilirsem hepsini aynı kişiye verebilir miyim?
Gelinimin 93 gr. altını var. Onun zekâtından da ben mi sorumluyum? Yoksa kendisinin mi vermesi gerekir?
Zekat Tevbe Sûresi'nin (9) 60. ayetinde sayılan sekiz sınıfa veya bunlardan sadece birine verilir: Hanefi mezhebine göre bu sınıflardan birine giren tek bir şahsa da verilebilir. Şafiî mezhebinde olduğu gibi o sınıftan en az üç kişiye dağıtılması şart değildir(Ibn Abidîn, N/62 (M.A.)). Çünkü adı geçen ayette "fakirlere", "miskinlere" gibi cemî (çoğul) kalıbı kullanılması, zorunlu olarak onlardan bir çoğuna verileceği anlamına gelmez. Belki, o cinse verileceğini gösterir. Dolayısı ile kişi zekâtını bir fakire de verebilir. Buna göre sözünü ettiğiniz yakınınız usûl ve furuûnuz, yani ana-baba ve onların ana-babaları..., evlat ve onların evlatları... Ve eşiniz değilse zekatınızı onlara verebilirsiniz. Üstelik zekatta yakınlardan başlamak daha evla olduğu için zekatınızı en iyi şekilde ödemiş olursunuz. Ancak bilindiği gibi zekat zengine verilmez. Zenginligin sınırı da kişinin "nisab"a sahip olmasıdır. Bir diğer ifade ile, ihtiyaç mallarından fazla, elinde 85 gr. altını veya 200 dirhem gümüşü, ya da bunlardan birine denk herhangi bir parası veya ticaret malı bulunan adam zengindir. Şimdi sizin verdiğiz para tek başına ve sınırın üzerinde ise, ya da onun elindeki bir miktarla beraber bu sınırın üzerine çıkarsa, o kişi aldığı para ile zengin durumuna yükselmiş olacağından, ona o miktar zekat vermek caiz olsa bile mekruhtur (Merginânî, el-Hidâye I/114; Mavsilî, el-Ihtiyar, I/121 (Ç.)). Caizdir, çünkü zekatın sıhhatında şart olan, onu fakire vermektir ve zekât verdiği anda o fakir idi. Dolayısı ile fakire verme şartı yerine gelmiş olur. Zenginlik ise, verdikten sonra oluşan bir durumdur. Mekruhtur (yani hoş değildir) çünkü zekâtı ona verirken nisab miktarıni aştıktan sonrası sanki zengine verilmiş gibi olur ve yakınında pislik varken namaz kılan adamın durumuna benzemiş olur (Merginânî, age, I/115). Dolayısı ile Imamı Azam'ın (ra): "Bir kişiye verilip onun zengin edilmesini daha güzel bulurum." sözündeki, "zengin edilmesi" ifadesini; o anda istemeye muhtaç bırakılmaması şeklinde anlamak gerekir (agk). Ama Imamı Züfer bir kişiye "nisab"ı geçecek şekilde zekât vermenin hiç caiz olmadığını söyler (Mavsilî, age. I/121; Merginânî, age. I/114). Ancak sonraki fıkıhçı imamlarımızdan bazıları, alanın borcu olsa ve borcu çıkarıldıktan sonra kalan, "nisab"ı aşmasa, veya çoluk-çocuğu bulunsa ve onlara dağıtması halinde, her birilerine düşen, "nisab"ı aşmasa, "nisab"ın üstünde zekât verilmesinde bir mahzur olmadığını söylemişlerdir.
Ikinci sorunuza gelince: Islâmda kadınlar da müstakil şahsiyet ve müstakil mükelleftirler. Malları olur, alır-satarlar, şirket kurar ticaret yaparlar. Meşru oldukça buna kocaları dahi karışamaz. Kendi mallarından da kendileri sorumludurlar. Binaenaleyh, eğer toplamı "nisab" miktarına ulaşan altın-gümüş cinsinden süs eşyaları ve paraları varsa onlardan kadın sorumludur. Harcamak onun elinde olduğu gibi zekâtı da ona gerekir. Ama kadına İslam'ın tanıdığı hakların tanınmadığı, kadının ezildigi, erkeğin hakimiyeti değil de baskısının bulunduğu ailelerde, hanıma ya da geline, altınlar bir kandırmaca olarak verilmişse, istendiğinde zorla da olsa alınabiliyor ve kadının isteğine hiç bakılmıyorsa demek ki, o altınlar aslında kadının değildir. O onlarla sadece kandırılmaktadır, o takdirde zekâtlarını da erkeğin, ya da bu durumda olan kayınpederin vermesi, kurbanı onun kesmesi gerekir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder